Categories
Blog Yazıları

Hukuk Yargılamasında İspat Yükü

Davacının dava yoluyla öne sürdüğü unsurların temeline iddia, davalının bunlara karşı ortaya koyduğu önermelerin tamamınaysa savunma denir. Bir davanın kazanılması veya kaybedilmesiyle ilgili olarak önemli hususlardan biri tarafların ortaya koyduğu iddia ve savunmada gerçekleşen maddi olayların gerçekleşip gerçekleşmediğinin hakim tarafından anlaşılabilir olmasıdır. Hakim ortaya konulan maddi olayları resen inceleyemez, bu nedenle bunlar taraflarca mahkemeye sunulur. Eğer taraflar dayandıkları her vakıayı yani maddi olayı bir ispat etmek adına bir delil sunmuşsa yani ispatsızlık durumu yoksa ve hakimde bir kanaat oluşmuşsa burada ispat yükünün kimde olduğunun bir önemi yoktur. Ancak gösterilen deliller hakimde bir kanaat uyandırmaya yeterli değilse veya delil gösterilemediyse, o halde ispat yükünün kimin üzerinde kaldığı önemlidir; hakim ispat yükü üzerinde olmasına rağmen bunu yapamayan taraf aleyhine hüküm kuracaktır.

Usul hukukçuları ispat yükünü farklı şekillerde tanımlamıştır yoktur ancak tüm tanımlardan ortaya çıkılarak şu söylenebilir ki ispat yükü, iddia ve savunmaya dayanak olarak gösterilen ve mahkeme kararını etkileyecek ihtilaflı maddi olaylardan hangisini kimin tarafından kanıtlanması gerektiğiyle ilgili usuli bir yüktür. İspat yüküyle ilgili olarak HMK m.190 ve TMK m.6 düzenlenmiştir.

Türk Medeni Kanununun 6. Maddesi:

Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. 

Hukuk Muhakemeleri Kanununun 190. Maddesi:

(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. 

(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir. 

Bu iki maddenin genel olarak değerlendirilmesi sonucunda anlıyoruz ki eğer özel bir düzenleme veya aksine bir hüküm yoksa o halde davacı taraf iddiasını dayandırdığı vakıaları, davalı tarafsa savunmasını dayandırdığı vakıaları ispatlamakla yükümlüdür. 

TMK ve HMK’nın ilgili hükümlerinden anlaşılacağı üzere bu genel yorumun istisnaları mevcuttur. Örneğin hayatın normal akışına uygun olguların veya herkesçe bilinen ünlü olayların ispatlanması gerekmez. 

Bununla beraber taraflardan biri kanuni karineye dayanıyorsa yalnızca karinenin temelini oluşturan olayı ispatlamakla yetinebilir. Örneğin, Türk Medeni Kanununun 29. Maddesinde belirtildiği üzere birden fazla kişiden hangisinin önce veya sonra öldüğü ispat edilemezse hepsi aynı anda ölmüş sayılır. Bu bir kanuni karinedir.

Resmi sicil ve senetler belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluştururlar bunun için için bunların mahkemeye sunulması ispat oluşturur yani içeriklerinin doğruluğu mahkemeye bunları sunan tarafça ispatlanmak zorunda değildir. Bununla beraber, eğer bunların sahteliği hususu karşı tarafça öne sürülürse karşı taraf bunu ispatlamak zorundadır.

İspat yükü, kişilerin ortaya koydukları vakıaları ispatlamaları için onların üstlerinde olan usuli bir yüktür. Bu anlamda ispat yükünün kimin üzerinde olduğunun doğru belirlenmesi, kişilerin haklılıkları ve mahkeme kararı bakımından üst düzeyde önem teşkil eder.

YARGITAY KARARLARI

“Dosya kapsamında izah olunan mevcut delil durumuna göre, ispat yükü kendisinde olan davalı işverenin devamsızlık nedenine dayalı feshin haklı olduğunu kanıtlayamadığı, davacının işi kendisinin bıraktığına yönelik bir delil de sunulmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre, Mahkemece davacının iş akdinin davalı işveren tarafından haksız şekilde feshedildiği kabul edilerek davacının ihbar tazminatı talebinin de hüküm altına alınması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile bu talebin reddine karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 9. HD 2017/4757 E. 2017/9551 K.)

“Davacı kadın delil listesinde yemin deliline de dayanmıştır. İspat yükü kendisine düşen ve davasını diğer delillerle kanıtlayamayan davacı kadına ziynet ve çeyiz eşyalarına ilişkin talebi konusunda yemin teklif etme hakkı hatırlatılıp, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 225 ve devamı maddelerindeki yeminle ilgili usul işlemleri yerine getirilip, gerçekleşecek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru bulunmamıştır. Temyiz edilen hükmün bu sebeple bozulmasına karar verilmiştir.” (Yargıtay 2. HD 2013/4757 E. 2013/17150 K.)

“Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamında, davalı …’un bonodaki parayı borç verebilecek mali ve ekonomik duruma sahip olduğu, icra takibinde maaş haczi ile yetinmeyerek SS, tapu, trafik kayıtları yönünden de haciz yapılması için talepte bulunduğu, davacının dava dilekçesinde delil olarak icra dosyalarına, bilirkişi incelemesine dayandığı, bunun dışında herhangi bir delil sunmadığı, genel muvazaaya dayalı sıra cetveline itiraz davasında ispat yükünün davacıda olduğu, davacının muvazaanın varlığını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmiştir.” (Yargıtay 23. HD 2017/3088 E. 2020/3325 K.)

Mahkemece hasar ve kazanın uyumsuz olduğu kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, davalı tarafından kazanın teminat dahilinde olmadığı ileri sürüldüğünden olaydaki ispat külfeti mevcut durumun aksini iddia eden sigortacı üzerinde bulunmaktadır. Davalı sigortacı bu savunmasını soyut iddialarla değil, somut delillerle kanıtlamalıdır. Açıklanan maddi ve hukuksal olgulara göre teminat dışı bir rizikoyu teminat içinde gösterdiğine ve ispat yükünün değiştiğine dair somut bir delil bulunmamaktadır. Hava yastığının açılmaması hasarın az olması ispat yükünün sigortalıya geçmesi için yeterli kabul edilmez. Bu durumda mahkemece, ispat yükünün davalı … şirketinde olduğu kabul edilerek esasa ilişkin tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına bozulmasına karar verilmiştir. (Yargıtay 17.HD 2019/2189 E. 2020/5114 K.)