Categories
Blog Yazıları

El Atmanın Önlenmesi (Müdahalenin Men-i)

Türk Medeni Kanununun 683. Maddesi mülkiyet hakkını tanımlar ve mülkiyet hakkı sahibinin bu hakkını koruyabilmesi için açabileceği davaları belirler. Mülkiyet hakkı sahibi bir mal üzerinde her türlü kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkilerinin de sahibidir. Gerekli durumlarda mülkiyet hakkı sahibi kanunda açıkça öngörüldüğü gibi istihkak (malını haksız yere elinde bulundurana karşı) ve her türlü el atmanın önlenmesi davalarını açabilir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 683. Maddesi:

Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir. 

El atmanın önlenmesi davası kişinin mülkiyet hakkının kendisine sağladığı yetkileri kullanmasını etkileyen herkese karşı açılabilir, kişinin malik olduğu mala karşı işlenen veya işlenmesi büyük ihtimal olarak görülen tecavüzleri engelleme hakkı kanun tarafından kendisine açıkça bu hüküm çerçevesinde tanınmıştır. 

Müdahalenin Men’i Davasının Şartları

  • Öncelikle kural olarak bu davada davacı malik (eşya üzerinde mülkiyet hakkı sahibi) olan kimsedir. Malikin doğrudan veya dolaylı zilyet olması önem taşımaz. Bununla beraber duruma göre sınırlı ayni hak sahipleri (mal üzerinde intifa hakkı sahibi gibi) de bu davayı açabilir.

Müşterek mülkiyet halinde paydaşlardan biri, diğer her bir paydaşa el atmanın önlenmesi davası açabilir. Ayrıca paydaşlardan biri paydaş olmayan kişilere karşı da el atmanın önlenmesi davası açabilir. Bununla beraber elbirliği mülkiyeti söz konusuysa, el birliği mülkiyetine sahip kişiler her beraber veya birlikte atadıkları vekil yoluyla üçüncü kişiye karşı el atmanın önlenmesi davası açabilir.

  • Bu davanın açılabilmesinin ikinci şartıysa malikin mülkiyet hakkına yönelik bir saldırının olması ve devam etmesi veyahut yüksek ihtimalle bir saldırının varlığıdır. Burada mülkiyet hakkının malike sağladığı herhangi bir yetkiye yönelik saldırının varlığı gerekli ve yeterlidir. Örneğin malikin malını kullanma yetkisine yönelik engelleyici bir saldırının varlığı yeterli olup, yararlanma veya tasarruf yetkilerinin sekteye uğraması gerekliliği aranmaz. 

Müdahalenin men’i davasında görevli mahkeme bakımından usul hukuku gereğince genel görev kuralı uygulanır. Bu davada görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Eğer el atmanın önlenmesi davasının konusu taşınmaz ise dava taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır. Mülkiyet hakkı ayni hak olduğundan bu dava bakımından hak düşürücü süre öngörülmemiştir. Yalnızca bahsi geçen şartların gerçekleşmesi davanın açılabilmesi bakımından yeterlidir.

YARGITAY KARARLARI

“Dava, paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Çekişmeli taşınmazın kullanımı ve tasarrufu yönünden paydaşlar arasında harici bir taksim veya fiili bir durum yaratılmadığına göre davacı yönünden intifadan men olgusunun gerçekleştiği gözetilerek davacının mülkiyet ve paylı mülkiyet hükümleri uyarınca elatmanın önlenmesi isteği bakımından da davacının payı oranında isteğin kabulüne karar verilmesi gerekeceği tartışmasızdır. Çekişme konusu taşınmaz yönünden derdest bulunan ortaklığın giderilmesi davası olduğu görülmektedir. Bu dava neticesinde verilecek karar sonucunda taşınmazın el değiştirmesi muhtemel bulunduğundan böylesi bir durumun da davadaki davacının sıfatını etkileyeceği açıktır. Öyleyse yıkım isteği bakımından ortaklığın giderilmesi davasının bekletici sorun kabul edilerek orada belirlenecek duruma göre neticeye gidilmesi gerekir.”(Yargıtay 1.HD E. 2012/11529 K. 2012/10614)

“Dava, fuzuli işgal hukuksal nedenine dayalı el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Somut olayda birbiriyle çelişen tanık beyanlarıyla yetinilmiş olup başkaca bir inceleme yapılmamıştır. Davanın belirlenen nitelendirmesi ve olayların gelişimi karşısında, yemin delili hatırlatılmak suretiyle davacının yemin deliline başvurmamasına hukuki bir sonuç bağlanarak sonuca gidilmiş olması doğru olmamıştır. Davalıların yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgâh senetleri elde edilmeli, ilgili nüfus müdürlüğünden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalıdır. Gerektiğinde mahalli bilirkişiler temin edilip keşif yapılmak suretiyle yerinde çekişmeli bölümün dava dışı adı geçen ile davalı arasında düzenlenen sözleşme tarihleri de gözetilerek fiilen kimin tasarrufu altında olduğu belirlenmelidir.” (Yargıtay 1. HD E. 2012/12201 K. 2013/216)

“Mahkemece hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Paydaşlar arasında fiili kullanım biçiminin oluşup oluşmadığı ya da davacıların kullanabilecekleri bir bölüm olup olmadığı üzerinde durulmamıştır. Hal böyle olunca, yerinde yeniden keşif yapılarak tüm paydaşları bağlayan fiili kullanım biçiminin oluşup oluşmadığının, oluşmuş ise çekişmeli bölümlerin kimin kullanımına bırakıldığının açıklığa kavuşturulması, fiili kullanma biçimi oluşmamış ise paylı mülkiyet hükümleri gözetilerek davacıların kullanabilecekleri bir bölüm olup olmadığının saptanması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” (Yargıtay 1. HD E. 2017/3920 K. 2017/5207)